2012 yılının spor başkenti olan İstanbul’da ilk büyük şampiyonayı atlattık. Ümit ediyorum ki kimse bunu okuduğu zaman “hıı, hangi şampiyona?” demeyecek. Bu ülkede spora dair iyi şeyler olmaya devam ediyor, “sportif farkındalık” gittikçe artıyor. Bunun en önemli göstergelerinden biri 9-11 Mart tarihleri arasında Ataköy Atletizm Spor Salonu’da Dünya Salon Atletizm şampiyonasını izlemeye gelen seyircilerimizdir.
Sırıkla yüksek atlamada Yelena Isınbeyeva’nın rekor denemelerinde ve uzun atlamada Brittney Reese’nin şampiyona rekoru kırdığı atlayışında tempo tutan; ülkemize tarihinde ilk gümüş madalyasını kazandıran İlham Tanui Özbilen’in 800 metredeki atağının, Türkiye’ye salon şampiyonalarında ilk madalyayı kazandıran Aslı Çakır Alptekin’i son saniyede bronz madalyayı kazandıranlar oraya gelmiş olan atletizm seyircileridir. Münih’te düzenlenen Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda Süreyya Ayhan ile kazandığımız gümüş madalya belki de bu seyircinin temelini oluşturuyor.
Erkekler sırıkla atlamada altın madalyayı kazanan Fransız Renaud Lavillenie yarış sonunda verdiği röportajda “Fransa ve Türkiye arasında yaşanan sorunlar nedeniyle tepkiyle karşılaşacağımı düşünüyordum. Ancak beni hep desteklediler ve buna çok şaşırdım. Harika bir seyirci vardı. Onlara teşekkür ederim.” Derken kadınlar 4x400 metre bayrak yarışında ikinci olan Amerika’nın başarılı ismi Sanya Richard Ross’un twitter’da “Türk seyirciler muhteşemdi.” şeklinde açıklama yapması bile bazı şeylerin olumlu yönde değiştiğinin göstergesi. 7500 kişilik salon cuma günü hariç iki gün boyunca dopdoluydu. 5 yıl önce yapacağımızın kesinleştiği bu şampiyona için “Salon yapmaya değmez, zaten seyircimiz de yok, dünyaya rezil oluruz.” diyen ünlü “spor” yorumcuları da şampiyona sonrasında açıklamaları ile tekrar görmek isteriz.
Unutmamamız gereken bir gerçek var ki burası Türkiye. 12 Mart 2012 tarihli gazetelerin spor ya da sür manşetlerine iyice bakalım zira 13 Mart’taki gazetelerde “Dünya Salon Atletizm Şampiyonası” ile ilgili herhangi bir haber veya başlık ne yazık ki fazlasıyla göremeyeceğiz. Belki de bunun en önemli sebebi “bir atletizm kahramanımızın” olmaması ya da “kahraman” olmayı istemeyen sporcularımızın olmasıdır. Süreyya Ayhan, Elvan Abeylegesse, Eşref Apak ve diğerleri. Şimdiye kadar hepsi bireysel sportif başarı yakalasalar da ne yazık ki bunun devamını getiremeyip kahraman olmayı beceremediler.
Kimsenin çuvaldızı kendisine batırmadığı ülkemizde haliyle atletlerimiz de pek çok konudan yakınıyorlar. Bu şikayetlerin en başında “tesis yetersizliği” geliyordu ne yazık ki. Bu şampiyona için yapılan Ataköy Atletizm Salonu dışında kapalı bir atletizm salonumuzun olmayışı sporcularımızın uzun süreler ülke dışında antreman yapmalarına sebep oluyordu. Hatta bu şampiyonada kadınlar gülle atma finallerinde yarışan atletimiz Emel Dereli, yılın altı ayı Bulgaristan’da antreman yaptığını daha önceleri dile getirmişti. Daha da acısı şimdiye kadar Türkiye’de “salon şampiyonası” adı altında yapılan yarışların açık alanda yapılduğı için derecelerinin geçerli olmamasıydı. Ataköy Atletizm Salonu ile bu gibi sıkıntıları da bir nebze olsun çözmüş olmakla beraber, atletlerimizin derecelerini geliştirmelerini ve ülkemizin daha fazla sporcuyla temsil edilmesini temenni ediyoruz.
Bu şampiyonanın bizim için belki de en önemli tarafı aslında 2020 Olimpiyat oyunları adaylığında bizi rakiplerimizden bir adım öne geçirecek olmasıydı. Bilindiği üzere olimpiyatın temel oyunu atletizmdir. Bizle beraber 2020 için aday olan Roma, Madrid, Bakü, Tokya ve Doka’nın adaylık süreci boyunca bu tarz bir organizasyon düzenlemeyecek olmaları bizim için büyük şans. Şampiyona sırasında herhangi bir aksiliğin olmaması ver herkesin memnuniyetle ayrılması ülkemiz ve adaylığımız açısından sevindirici. 7 Eylül 2013 tarihinde olimpiyat oyunlarını düzenlemeye hak kazanan şehrin “İstanbul” olduğu söylense de bir an önce hazırlanmaya başlasak. Ne de olsa anca yetiştiririz!