Geçen yıl hiç yaşanmamış olsun istedik ama ölmüşle olmuşa çare yok. Ali Sami Yen’i kaybettik en kötüsü. Bundan sonra sıralancak şeylerin çok bir anlamı yok aslında. Geçen yıldan sonra bu takım –enkaz?- nasıl toparlancak dedim(k), Fatih Terim başa geçince “gene mi?” dedim(k). “Fatih Terim egosundan kurtulsun da gelsin yeaa” dedim(k). Servet’i, Gökhan Zan’ı, Mustafa Sarp’ı bu takımdan nasıl göndercez dedik, bu takım nasıl gol atacak dedik(geçen yıl 34 maçta atılan 41 gol, hiç atma hani daha iyi) Olumsuzlukları say say gerçekten bitmiyor. Adnan Polat ve ekibine girmek dahi istemiyorum. Ciddi anlamda “bu enkazdan nasıl kurtuluruz?” dedik. Bu kadar kötü sezon gerçekten hayatımızda zor görürüz. Hani Allah düşmanımın başına vermesin denir ya, aynen öyle.
Sonra kendimizi bir anda 3 Temmuz sürecinde bulduk, kendimizi değil aslında Türk futbolunu. Ligin statüsü değişti, play off geldi, lig ertelendi, ne olduğumuzu anlayamadık. Tabii bu sırada takımda o kadar iyi şeyler oluyormuş ki aslında lig başlayamadan farkına bile varamadık.
Geçen yılki kadroyu göz önüne getirdiğimizde zaten aradaki farkı çok net anlayabiliriz her ne kadar sistem farklı olsa da:
İlk 11 | 2010-2011 | 2011-2012 |
Kaleci | Zapata-Ufuk | Muslera |
Sağ bek | Sabri | Eboue – Sabri |
Stoper | Servet – Gökhan | Ujfalusi |
Stoper | Neill | Semih |
Sol bek | Hakan Balta – Çağlar | Hakan Balta |
Orta saha | Arda Turan | Emre Çolak – Riera |
Orta saha | Ayhan – Mustafa Sarp – Barış (üçünü topla 1 adam etmez) | Selçuk |
Orta saha | Culio – Cana | Melo |
Orta saha | Pino – Stancu | Engin |
Forvet | Baros | Baros – Necati |
Forvet | Pino? | Elmander |
Bu yıla kadar futbolun sistemle alakası olmadığını savunurken ki geçen yılki sistemsizliği görünce en kötü sistem sistemsizlikten iyidir düşüncesini daha yeni özümserken, bu yıl yüzümüze tokat değil de sille gibi çarpan bir 4-4-2 gerçeği var. Galatasaray ve 4-4-2 mi yoksa Fatih Terim ve 4-4-2 mi bundan çok emin değilim ama bu üçü bir araya gelince ortaya mükemmel bir şeyin çıktığı kesin.
Yukarıdaki tabloya bakınca her şey açık aslında.
· *İlk 11’den sadece 2 oyuncu var. Hakan Balta ve Baros.
· *Bunların yanına dünyanın en iyi beş kalecisinden biri olan Muslera’yı getirdik, her ne kadar elleri küçük olsa da.
· Önüne, Çek Cumhuriyeti Milli Takımı kendi isteğiyle bırakana kadar sürekli oynayan, Atletico Madrid’in daimi oyuncularından biri olan Tomas Ujfaluji’i (viking) getirdik; yanına da resmen küllerinden yeniden doğan, hani bi futbolcunun geçirebileceği tüm sakatlıkları geçiren ve toparlanan ve en önemlisi genç olan Semih’i koyduk.
· Artık tüm Türkiye’nin diline düşmüş Sabri’nin yerine, Arsenal’den nasıl olduğunu anlayamadan Eboue’yi koyduk. Muslera + bu dörtlünün kaç maç bir arada oynadığını tam hatırlamıyorum ama Eboue’nin sakatlığı ve Afrika Kupası’na gitmesi ve diğerlerinin kırmızı kart cezaları dışında bu ekip hiç bozulmadı, çünkü güven verdiler.
· Orta sahada ise TARTIŞMASIZ Türkiye’nin en iyi Türk oyuncusunu, Selçuk İnan’ı getirdik, hem de bonservisi olmadan. (“Ya ama çok para verdiniz, o kadar etmez yeaa” diyenlere keşke daha çok versek diyorum. Barcelona, Real Madrid, ManU, Bayern hepsinde oynayabilecek tek Türk oyuncumuz, helali hoş olsun.)
· Her ne kadar oynamasa da ki bence bu yıl en çok üzüldüğüm futbolcu Ceyhun Gülselam’ı da kadroya kattık. (ki seneye şampiyonlar ligi + lig + kupa derken inşallah hak ettiği sansı bulacak)
· Eboue’de olduğu gibi nasıl olduğunu anlayamadan Juventus’tan, Felipe Melo’yu kiraladık. Bu son olaydan bağımsız, geldiği ilk günden beri kendisinden haz etmiyorum, inşallah o kadar bonservis ödeyip almayız. Tribünlere oynamasının yanısıra maç içinde de oynadı, hakkını yemeyelim. 10 gol atarak kariyerindeki en çok golünü de burada attı.
· Bu sezon bizi en çok dara sokan pozisyon ise 4-4-2’nin ortadaki dördün iki kenarıydı kuşkusuz. Buraya, Şenol Güneş’i bile yeri geldiğinde çileden çıkaran futbolun “psikopat” oyuncularından biri olan Engin Baytar’ı aldık, Fatih Hoca adam eder dedik, etti. Her ne kadar oyun içerisinde kafasını kaldırması gerektiği yerde kaldırmasa da ama biz de onu böyle sevdik. Şu an takımda gerçekten ne yaptığını anlayamadığım, sırf Arda’nın bize son dakika attığı gol sonrası uzatmalarda aldığımız Riera ile anlaştık. Riera ve Engin’in yanına ise artık “ha patladı, patlayacak” diye beklediğimiz Emre Çolak’ı monteledi Fatih Hoca, iyi de yaptı.
· Forvete gelecek olursak, Baros’un ilk geldiği sezonda gösterdiği performanstan sonra bu takım uzun süre forvet nedir bilemedi. Elmander inanılmaz futbol oynadı -sistem oynattı da diyebiliriz bir nevi- Tüm derbilerde gol atmasının çok önemi yok aslında ama adam attı, takımın en golcü ismi. Takım savunmasını başlatan isim ki bunun ne kadar önemli olduğunu Elmander’in sakatlandığı sırada gördük. Bir de Neco var. Onun da nasıl gittiğini anlayamamıştık, geldiği iyi oldu zira ara transfer döneminde bir transfer ne kadar fayda getirir karşılığının literatürdeki yerini aldı kutsal atkuyruk.
Sezon sonunda tüm dinamikler birleşince, kısacası “takım” olunca ligin en çok golünü de (69 gol) atar, en az golünü de yer (24 gol) en iyi averaja (+44) da sahip olur; ligi de lider bitirirsin.(bundan 8-9 ay öncesine kadar biz buna şampiyon diyorduk.) Ama tabii ki daha hiçbir şey belli değil zira TFF dünyanın en amaçsız hareketinde bulunup play off sistemini getirdiler ama biz böyle oynadıktan sonra 6 maç daha oynarız, dert değil.
Play off’lar bitince şampiyonluğumuzu ilan edince bu konu ile ilgili bir yazı yazmak dileğiyle...